sepet sepet hikaye #1
PATİKLER VAR
OLDUKÇA
Mevsimlerden hüzün, aylardan yokluk,
haftalardan kandı. Sahi bugün günlerden neydi? Ne kurulu pazarlar vardı ne de
imamın arkasında yerini almış saflar. Günlerden bağımsızlıktı; bugün de yarın
da…
Köyüm Dere, anam Ayşe, adım Hasan oğlu
Ahmet. Anasının tek oğlu, hiç düşünmeden Çanakkele’ ye yolladığı Uzun Ahmet.
Gözümü açtığımda beyaz bir sıhhiye çadırının
tavanına bakıyordum. Acıyla inledim. Elimi omzuma götürdüm, sarılıydı. Her yeri
gıcırdayan yatakta yavaşça doğruldum. İyileşmeyi bekleyen yaralılardan başka
kimse yoktu büyük denilebilecek çadırda. Kaç gündür uyuyordum bu ölüm kokan
yerde. Peki ya muharebe? O ne durumdaydı? Nazlı gelinimize el uzatan bu
gavurlar Çanakkkele’ nin geçilemeyeceğini anlamışlar mıydı? Tüm bu soruların
cevabı çadırın dışında beni bekliyordu.
Hızla çadırdan çıktım. Bembeyaz karın
üzerindeki kanların hüznü çarptı gözüme, uzaklarda patlayan mermilerin sesi
doldurdu kulağımı. Çok şey görüp geçirdiği başına düştüğü aklardan belli olan bir
sıhhiyeci ile daha önce hiç görmediğim bir asker hemen sağ tarafımda
konuşuyordu. Yanlarına varıp Allah’ın selamını verdim:
- - Selamun
aleykum
- - Aleyküm
selam
- - Kaç
gündür buradayım?
Yaşlı sıhhiyeci bakışlarını bana çevirdi:
- - 1
haftaya yakındır ölü gibi yatıyorsun. Biz de umudumuzu kesmek üzereydik.
- - Muharebe
ne durumda?
Asker heyecanla atıldı:
- - Savunma çok çetin geçiyor, daha bir şey
söylemek için erken lakin kalbimizde vatan dilimizde tekbirler oldukça
kaçmaktan başka ne çareleri var bu gavur milletinin.
- - Elbet haklısın lakin cephane tükenmek üzere, günlerdir arpa ve sudan başka hiçbir şey görmedi bu mideler. İlaç yokluğundan bahsetmiyorum bile. Kurtulma şansı düşük olan yaralılara merhem bile sürmüyoruz.
- Diyerek çaresizliğini anlattı sıhhiyeci.
D - Ne zaman iyileşirim? Gerçi iyileşmeye lüzum yok diğer kolum boşuna mı durur?
- - Bana
bak Uzun Ahmet. Vatanını çok sevdiğin belli oluyor lakin omzunun durumu vahim, diğer kolunu bile rahat hareket ettiremezsin. Bu halde savaşsan da kimseye bir
faydan olmaz. Ben sana söyleyene kadar cephenin önüne geçmeyeceksin.
- - Lakin
cephenin arkasında ne iş yaparım. Tüm gün o yatakta yatmamı bekleme benden.
- - Anladım
senin rahat duracağın yok. Madem bir işin ucundan tutmak istiyorsun o vakit
sıhhiye çadırında hekimlere hemşirelere yardım edersin, yahut yemek pişirirsin.
İyileşince istesen de durdurmam seni merak etme.
- - Peki
o vakit anlaştık.
Kaç gün oldu bilmiyorum, hayli zamandır sıhhiye çadırında çalışıyorum.
Her gün kaç yaralı getiriliyor çadıra sayamıyorum bile. O kadar şanslı olmayan
çoğu askerse ruhlarını savaş meydanında teslim ediyorlar.
Nice hikayeler dinledim
günlerdir burada. Yeni nişanlanmış Ali, hamile karısını bırakıp buralara gelen
Mehmet, kimsesi olmayan Bayram, elime bir mektup sıkıştıran Salih... Hikayesini
anlatmaya vakti yetmeyen nice ana kuzuları da.
Omzum iyileşmek üzereydi. Yaşlı
sıhhiyeci birkaç gün içinde savaşabilecek kadar iyi olacağımı söyledi. Nedense
içimin burkulduğunu hissettim. Oldukça gönülsüz başladığım bu işten istemeyerek
ayrılacağımı hiç düşünmemiştim. Birkaç hafta önceye kadar muharebenin sadece
savaş meydanında olduğunu düşünen Uzun Ahmetken. Yaşlı sıhhiyeci sayesinde
savaşın cephenin arkasında da yaşandığını gördüm. Bu yüzden kendime söz verdim.
Savaş meydanına tekrar çıktığımda arkamdaki o büyük gücü hissedip ondan güç
alacaktım.
Düşüncelerimden bir bağırma
sesiyle sıyrıldım. Genç bir asker yaralı arkadaşını omzuna almış ’’Kurtarın onu
lütfen! Hekim yok mu?’’ diye bağırıyordu. Hemen atıldım:
- - Sakin
ol! Yaralıyı şu yatağa yatır. Ben hekime haber verip geliyorum.
- Hızla çadırdan çıktım hekim
diğer çadırda durumu kötü olan bir yaralıyla ilgileniyordu:
- - Hekim
Bey ayağına kurşun isabet etmiş bir yaralı geldi ne yapalım?
- - Sana öğrettiğim merhemi hazırlamaya başla
hemen yarayı sarıp geliyorum.
- - Pekala
Kullanacağım malzemeleri alıp hastanın yanına gittim. Onu sakinleştirmem
gerekiyordu, çok korkmuştu. Bir yandan merhemi hazırlarken bir yandan sohbete
başladım:
- - Arkadaşın
nereye gitti?
- - Gitmesini
ben söyledim.
- - Neden
kavga mı ettiniz?
- - Ne
kavgası! Müslüman Müslüman kardeşiyle kavga eder mi hiç?
- - Tamam
kızma hemen neden gitmesini istedin öyleyse?
- - Herkes
yaralı arkadaşına destek olmak için yanında kalırsa bu vatanı kim kurtaracak?
Zafere giden yolda fedakarlık olmazsa yolunu kaybedersin.
- - Haklısın
Sonunda merhem hazırdı.
- - Merhemini
hazırladım ayağına süreceğim zaten kurşun sıyırmış. Birkaç güne bir şeyin
kalmaz .
- - Allah
razı olsun sıhhiyeci ağabey.
Gülümsemekle yetindim. Yırtılmış, eski püskü çizmesini çıkardığımda çok
tanıdık bir patikle karşılaştım. İşte o an gözyaşlarımın akıp gitmesine izin
verdim. Merhemi sürerken akıttım içimde biriken her hasreti. Ayağını sararken
güç buldum adeta kendimde. İşim bitince elime aldığım patiği uzatarak sordum
- - Bu…
Bu..Bu patiği nereden buldun?
- - Sana
daha vermediler mi? Dün Anadolu’ dan gelen yardımlarla beraber yollamışlar. Her
asker için var bir tane. Dağıtırken Ayşe Ana’ nızdan diye dağıttılar.
- - Bende
de var bu patikten. Buraya gelmeden önce gözleri iyi görmeyen biri örmüştü benim
için.
Gözümden akan yaşları kimse görmesin diye hemen çıktım çadırdan. Sakin
bir yer buldum ve doyasıya ağladım.
-
Ah
be anam kocanın ölümünden sonra yarı kör olmuş o gözlerle nasıl örebildin bunca
patiği? Kaç gece uykusuz kalman gerekti? Belki de ellerin yara bere içindedir
şimdi. Aah anam aah. Sen ki bu halinle bunca şey yaptın bu vatan için, yarından
tezi yok söküp atacağım düşmanı bu topraktan. Şehitlerin ruhu ruhuma karışacak,
ellerin ellerim, duaların zırhım, umutların kılıcım olacak. Bu vatanda böyle
fedakar askerler, düşünceli analar, kalpleri ısıtan patikler oldukça nice
ordular elleri boş dönerler. O vakit ben Hasan oğlu Ahmet dinimin namusumun
vatanımın üzerine yemin ederim ki ’’ ÇANAKKALEYİ GEÇİRTMEYECEĞİM!’’
Yorumlar
Yorum Gönder